Neden ‘Gavur Padişah’ Olarak Anılıyordu? Osmanlı Tarihinin En Bunalımlı Döneminin Padişahı II. Mahmud’un Hikâyesi

Osmanlı padişahları içinde yaptığı modernleşme hareketleriyle adından sıkça söz ettiren ve hatta ‘gavur padişah’ olarak bilinen Sultan II. Mahmud, siyasi olarak büyük bir karmaşa içinde olan devletin başına geçmişti.

Genç yaşına rağmen saltanatı boyunca büyük bir yol kateden padişah, 31 yıl tahtta kalarak devletin her alanda ilerlemesi, batı devletlerine denk sayılabilecek bir Osmanlı inşa edilmesi için var gücüyle çalıştı.

“Gavur padişah” II. Mahmud kimdir?

Sultan II. Mahmud, 20 Temmuz 1785’te doğdu. Babası I. Abdülhamit ve annesi Nakşidil Valide Sultan’dı. Geleneklere uygun bir şekilde yetiştirildi. 4 yaşında babası I. Abdülhamit’i kaybettiğinde, amcası III. Selim onun eğitimiyle yakından ilgilendi ve kendisi için birçok hoca tuttu. II. Mahmud, ünlü hattatlardan güzel yazı dersleri aldı ve yazdığı levhaların hepsi de oldukça iyiydi.

Ayrıca müziği çok seviyordu ve sarayda devrinin en büyük müzik ustalarına fasıllar düzenletirdi. Kendi bestelediği 21 şarkısı vardı ve “Adlî” mahlasını kullanarak şair, bestekâr, tanburî, neyzen, hanende ve büyük bir hattat olarak tanındı.

28 Temmuz 1808’de IV. Mustafa’nın tahttan indirilmesi ve III. Selim’in tekrar tahta çıkartılması için yapılan harekette III. Selim, IV. Mustafa’nın adamları tarafından öldürüldü ve II. Mahmud, henüz 23 yaşındayken tahta çıkarıldı.

II. Mahmud, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sürecindeki durumu düzeltmek için çaba harcadı.

Ülkeye yeni bir düzen getirmek amacıyla, batı teknolojisi ve kültüründen yararlanmayı tercih etti. Hatta bu şekilde hızla çöken imparatorluğu bir süre daha ayakta tutmayı ve ömrünü uzatmayı başarmıştı. Sultan Mahmud, çalışkan, cesur, gururlu ve Avrupa tarzı yaşamı seven bir liderdi.

Aynı zamanda son derece tutkuluydu ve olaylara hızla tepki gösterirdi. Devlet işlerinin detaylarına hakimdi ve verdiği görevleri sürekli olarak takip ederdi. Birçok başarı, onun kararlılığı sayesinde elde edildi. Bunun için kıyafetini değiştirir ve halk arasında dolaşırdı. II. Mahmud, III. Selim’in etkisi altında yetişti ve ülkenin sadece batı tarzı reformlarla kurtarılabileceğine inandı.

Asırlardır biriken sorunlar, imparatorluğu tam bir yıkımın eşiğine getirmişti ve Sultan Mahmud, 31 yıl boyunca bu yıkımı durdurmak için çalıştı.

Dışarıda, Rusya’nın devleti hızla yıkmayı amaçlayan saldırıları ve diğer Avrupa devletlerinin, imparatorluğun mirasından yararlanmak için çevirdikleri entrikalar, içeride ise hükûmetin zayıflığından faydalanarak bağımsız devletler kurma hayalleriyle çıkan isyanlar, II. Mahmud’un karşı karşıya olduğu tehlikeler arasındaydı.

Ancak Sultan Mahmud, tüm olumsuz gelişmelere rağmen soğukkanlılığını koruyarak devletin ve halkın güvenliği için çalışmalarını sürdürdü.

II. Mahmud döneminde yapılan ıslahatlar:

  • Yeniçeri Ocağı kaldırıldı.
  • Posta Teşkilâtı kuruldu.
  • Kıyafette birtakım düzenlemelere gidildi ve memurlara pantolon ve fes uygulaması getirildi.
  • Müsadere Usulü kaldırıldı.
  • Devlet memuru yetiştirilmek üzere Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.
  • Avrupa’ya eğitim alması için ilk defa öğrenci gönderildi.
  • İlköğretim zorunlu hâle getirildi.
  • Müslüman tercümanlar yetiştirme amacıyla Tercüme Odaları kuruldu.
  • İlk resmî gazete Takvimi Vekayi Gazetesi 1831’de yayımlandı.
  • Nazırlıklar kuruldu.
  • İlk nüfus sayımı yapıldı.
  • Meclisi Ahkam-ı Adliye kuruldu.
  • Muhtarlıklar açıldı.

Yeniçeri Ocağı kaldırıldı.

Yapay zekâ ile oluşturuldu.

Vaka-i Hayriye (Hayırlı olay) olarak geçen bu durum, Osmanlı Devleti’nin uzun zamandır belini büken bir durumdu. 16 Haziran 1826’da, II. Mahmud tarafından devlete birçok sıkıntı çıkaran Yeniçeri Ocağı kaldırıldı. Birçok direnişe rağmen devletin yenilenmesinin önce içten başlaması gerektiğini savunan padişah, en hayırlı kararı böylece vermiş oldu.

Posta Teşkilâtı kuruldu.

İlk posta teşkilâtı, 1834’te gerçekleşti. Kuruluş amacı ise gelir elde etmek ve halkın haberleşmesini sağlamaktı. İstanbul’daki ilk postane, “Postahane-i Amire” adıyla açıldı. İlk memurlar arasında Süleyman Ağa ve tahsildar Sofyalı Ağyazar bulunuyordu. Onlar da Türkçe dışında yazılmış gönderilerin adreslerini tercüme etmek üzere mütercim olarak görevlendirilmişti.

Kıyafette birtakım düzenlemelere gidildi ve memurlara pantolon ve fes uygulaması getirildi.

Devletin bir modernleşmesi adımı olarak görülen bu uygulama, II. Mahmud’un, Kaptan Hüsrev Paşa’nın Kalyoncu askerlerine taktırdığı Tunus feslerini beğenip devlet memurlarının da aynı başlığı kullanmalarını istemesiyle başlamıştı. Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra, Asakir-i Mansure-i Muhammediye olarak bilinen Osmanlı ordusunu kurdu.

Böylece II. Mahmud, ordusuna da fes giydirdi ve 1829’dan itibaren din adamları ve kadınlar dışındaki herkesin fes takmasını zorunlu kıldı. 1832’den sonra neredeyse herkes fes takmaya başlamıştı.

Müsadere Usulü kaldırıldı.

Müsadere, devlette haksız kazanç elde eden kişilerin mallarına istenildiği zaman el koyma işlemiydi. Bu sistem, özellikle hırsızlık ve rüşvet gibi haksız kazanç sağlanan durumlarda uygulanıyordu. Ancak bu uygulama da II. Mahmud ile kaldırıldı.

Mekteb-i Maarif-i Adliye kuruldu.

II. Mahmud döneminde, 1847’de kurulan Mekteb-i Maarif-i Adliye, eğitim alanında önemli bir kurumdu. Türkçe ve Arapça dillerinde hukuk, adalet, idare ve ilim konularında eğitim sunmak üzere kurulmuştur. Temel amacı, devletin yargı sistemi için nitelikli ve yetenekli personel yetiştirmekti.

Avrupa’ya eğitim alması için ilk defa öğrenci gönderildi.

Yurtdışına talebe gönderimi resmi olarak ilk kez II. Mahmud döneminde, 14 Aralık 1830 tarihinde başlamıştı. Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusuna subay yetiştirmek amacıyla, Hüseyin, Ahmed, Abdüllatif, Mehmed Reşid ve Edhem gibi beş öğrenci Fransa’ya gönderilmişti.

Özellikle paşazâde ve sefir çocukları, St. Louis Lisesi’nde eğitim gören veya Paris Sefiri Mustafa Reşid Paşa’nın tercümanı Ruhiddin Efendi’nin oğlu gibi geleceğin sadrazamlarından olan Ahmed Vefik Paşa gibi öğrenciler tercih edilmiştir. Ayrıca Enderun talebeleri ile Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye’den mezun olan öğrenciler de bu programa dahil edilmiştir.

İlköğretim zorunlu hâle getirildi.

Devlet dışındaki ilköğretim sadece vakıflar aracılığıyla yürütülüyordu. Ancak II. Mahmud ile bu durum zorunlu hâle getirildi. Ne var ki yeterli örgütlenme ve bütünsel politikalar olmadığı için bu uygulama hayata geçirilemedi.

Daha sonra 1848 yılında, Sıbyan ve Rüştiye Mekteplerinde 6 yıl eğitim zorunlu hâle getirildiğine dair bir talimatname yayımlandı. Ancak 1921 yılında Maarif Vekaleti, ilkokulların süresini 6 yıldan 4 yıla indirmiş ve bu şekilde eğitim politikasında önemli bir değişiklik yapmıştı.

Tercüme Odası kuruldu.

1834’ten itibaren dil bilen memur talebi giderek artınca Tercüme Odaları kuruldu. Bu adım, dil bilen memurların ihtiyacını karşılamak ve tercüme hizmetlerini daha etkin hâle getirerek dış ilişkilere katkı sağlamak üzere atılan önemli bir adımdı.

İlk resmî gazete Takvim-i Vekayi, 1831’de yayımlandı.

İç ve dış olaylar hakkında halkı bilgilendirmek amacıyla çıkarılan Takvim-i Vekayi, Sultan Mahmud döneminin önemli gelişmelerinden biridir.

Nazırlıklar kuruldu.

Sultan Mahmud, Divan Teşkilâtı’nı kaldırarak onun yerine bakanlıklar anlamına gelen nazırlıklar kurdu. 30 Mart 1838’de de Sadrazamlık makamına “Başvekalet”, Sadrazama “Başvekil” denilmesi kararlaştırıldı.

İlk nüfus sayımı yapıldı.

Osmanlı-Rus Savaşı’nın etkilediği 1827-1829 döneminde gerçekleştirilen nüfus sayımı 1831’de gerçekleştirildi. Ülke genelinde birçok bölgede sayım yapılmamış olmasına rağmen, modern anlamda ilk Osmanlı nüfus sayımı olarak bu kabul edilmektedir.

Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye kuruldu.

Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye, Tanzimat Dönemi’nde Osmanlı Devleti’nin yargı sisteminde önemli bir rol oynayan üst düzey bir kurumdur. Günümüzdeki Yargıtay ve Danıştay’a benzer bir işlevdeydi.

Muhtarlıklar açıldı.

II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasının ardından ortaya çıkabilecek tehlikeleri önlemek ve küçük birimlerin güvenliğini sağlamak amacıyla muhtarlıklar kurmuştu. Bu birimlerin düzenlenmesi ise resmi olarak ilk kez 1864 yılında gerçekleşmiştir.

Başlıca ve en önemli ıslahatlarının başında bunlar geliyor. Fakat ıslahatlarının yalnızca bunlarla sınırlı olmadığını bilmek önemlidir.

Peki neden “Gavur Padişah” deniyordu?

Sultan II. Mahmud dönemi, merkeziyetçilik nedeniyle dağılmaya ve bozulmaya başlayan unsurları, modernleşme ekseninde bir arada tutma çabasıyla öne çıkıyor. Kendisine bu lakabın verilmesi de elbette bir tesadüf değil. Birçok alanda alışılmışın dışında adımlar atan, gelişmeler gösteren ve hatta çoğu zaman bunun için dışlanan Sultan Mahmud’un ıslahatları, bugün aslında yaşadığımız döneme de kaynaklık ediyor.

Bundan dolayı “neden gavur padişah?” sorusunun cevabı, modernleşmeye ve gelişmeye açık, ufku geniş birisi olmasından geçiyor olmasıdır.

Sultan II. Mahmud, kaç yıl tahtta kaldı?

28 Temmuz 1808’de tahta çıktı ve 1 Temmuz 1839’da saltanatı sona erdi. Nereden baksak 31 yıl tahtta kalan II. Mahmud, saltanatı boyunca devletin ayakta kalması için büyük mücadele vermiş ve son 13  yılında yoğun iç ve dış sorunlarla başa çıkmak için reformlar gerçekleştirmiştir. Nasıl öldü diye merak edenler için ise bu süreçte sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kaldığını ve son yıllarında veremle mücadele ettiğini söylemek gerekir.

Hastalığına baştan itibaren doğru bir teşhis konulamadı ve Avrupa’dan getirilen doktorların müdahalesi için de geç kalındı.1839’da ise saltanatından geriye yenilikleriyle duyurduğu adı kaldı. II. Mahmud, Osmanlı Devleti’nin ilerlemesinde, batıdan geri kalmamasında şüphesiz en büyük rolü üstlenenlerden birisidir.

Bugün bile hâlâ kendisinin getirmiş olduğu birçok yeniliği kullanıyor, görüyor ve işitiyoruz. Yalnızca devlet içinde değil, halka, sanata, hayır işlerine de merak salan II. Mahmud, Osmanlı tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşattı.

Kaynaklar: Selçuk Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, TDVİA

Tarih ile ilgili diğer içeriklerimiz: